SERTEL'İN ANLATIMIYLA: "SELANİK'İN TESLİMİ"




"Türkiye basın tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Zekeriya Sertel, tüm yaşamını demokrasi ve ifade özgürlüğü uğrunda geçirdi. Selanik’te başlayan gazetecilik hayatında, Türkiye’nin geçirdiği çalkantılı kuruluş yılları süresince pek çok ürün verdi.

Resimli Ay dergisinde Nâzım Hikmet’in gür ve “güneşi zapt etmeye” azimli sesiyle “putlar yıktı”. Halikarnas Balıkçısı’yla yargılandı. Eşi Sabiha Sertel’le beraber yılmadan, usanmadan ve korkmadan daima yazdı, üretti, gazetecilik düşündü.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Türkiye’nin Nazi Almanya’sının yanında hizalanmasına ve Türkiye’de yükselen faşist dalgaya, Tan’daki yazılarıyla karşı koydu. 4 Aralık 1945’te gerçekleşen Tan Matbaası Baskını nedeniyle yurtdışına gitmek zorunda kaldı.

Hatırladıklarım bir memleketi, üretken ve mücadeleci bir gazetecinin benzersiz tanıklık ve gözlemleriyle anlatıyor. Bazen bir insanın hayatı, bir memleketin de hayatını anlatmaz mı?

Zekeriya Sertel, anılarını aktardığı Hatırladıklarım kitabının 21-22 sayfalarında, o zamanlar yaşamakta ve gazetecilik yapmakta olduğu Selanik'in teslimi şöyle anlatıyor: 

"..Kasım 1912'de ilk Balkan Harbi başladı. Savaşa önce Bulgarlar başladı. Aralarındaki anlaşma gereğince arkadan Sırplar ve Yunanlılar harbe girdiler. Ordumuz hazırlıksızdı. Politika kavgaları içinde dağınık ve düşkün bir haldeydik. Trablus'ta İtalyanlara yenilmiştik. Girit'i kurtaramamıştık. Balkan Harbinde de yenilmemiz kaçınılmaz bir şeydi. Daha ilk günlerde ordumuz aczini ortaya koydu, bütün cephelerde Osmanlı kuvvetleri geri çekiliyordu. Her gün cepheden gerileme ve yenilme haberleri geliyordu. Şehirde halk üzüntü ve endişe içindeydi. Yunan ordusunun Selânik'e kadar uzanarak şehri işgal etmesi tehlikesi günden güne artıyordu. Osmanlı imparatorluğunun Rumeli'de çatırdayarak çökmekte olduğu görülüyordu. Düşman Karaferiye şehrine kadar gelmişti. Selanik artık düşman tehdidi altına girmişti.


İşte o günlerden birinde o vaktin Selanik valisi Nâzım Paşa gazetecileri vilâyet konağına çağırdı. Öyleden sonra saat üç sularında vilâyete gittik. İhtiyar vali bizi konağın geniş salonunda kabul etti. Uzun boylu, beyaz sakallı, güleryüzlü, sevimli bir ihtiyardı.

— Çocuklar, dedi, sizleri bir müjdeli haber için çağırdım.

Hepimiz merakla gözlerimizi paşaya dikmiştik. Bu ümitsiz günlerde müjdeli bir haber beklenmedik birşeydi. O sözüne devam etti :

— Limanda bulunan «Peyki Satvet» muhribini Kavadar'a gönderdim. Orada denizden düşmanın yolunu keseceğiz.

Hepimiz şaşkınlıkla birbirimize bakıştık. Kavadar deniz kenarında değil, Manastır vilâyeti hududunda küçük bir kasabaydı. Anlaşılan muhrip Kavala'ya gönderilmişti. Vali Kavala ile Kavadar'ı birbirine karıştırıyordu.

Sonra cepheye gönderdiğini bildirdiği muhrip yıllarca limandan çıkmamış, altını midye kaplamış, köhne birşeydi. Harp kabiliyeti olmıyan bir tekneydi.

Paşa bu birinci müjdeyi heyecan verici ikinci bir haberle tamamladı :

— Düşman Karaferiye'de bozguna uğratıldı. Elli bin kişi esir edildi. Bu esirler yarın sabah trenlerle şehrimize getirilecektir. Halka müjdeleyin. İstasyona gidip karşılasınlar.

Bu, inanılmıyacak kadar mübalâğalı görünen habere sevindik. Çünkü buna ihtiyacımız vardı. Halk böyle bir habere susamıştı. Validen ayrılır ayrılmaz koşa koşa matbaalarımıza döndük. O gün hemen olağanüstü yayın yaparak büyük puntolarla bu haberi halka bildirdik. Ertesi sabah da istasyona gidip esirleri karşılamalarını tavsiye ettik. 

Ertesi gün biz de erkenden istasyondaydık. Heyecanla esirleri getirecek treni bekliyorduk. İstasyon ve etrafı kalabalık halk yığmlarıyle dolmuştu. Herkes çeşitli yorumlar yapıyor, felâketten kurtulmuş gibi seviniyordu.

Bir süre sonra uzaktan tren gözüktü. Halk arasında bir alkış tufanı koptu. Tren, alkışlar ve sevinç nağraları arasında süzülerek istasyona girdi. Hepimizin gözleri pencerelerde. Fakat pencerelerde Yunan kasketleri ve Yunan süngüleri uzanıyordu. Beklediğimiz elli bin esir yerine 50 bin Yunan askeri gelmişti.

Vagonlar boşalıp da istasyon meydanı Yunan askeriyle dolunca hepimiz şaşkına döndük. Başlarımız öne düştü, gözyaşları içinde geri döndük. Yunan askerleri saf halinde istasyondan şehrin içine yürüyordu. Biz onlara bakmaya bile cesaret edemiyorduk. Yüreklerimiz burkuluyordu. Gözlerimiz yaşlıydı. Halk da yüreğinden vurulmuştu. Bu sırada Yunan saflarından bir ses yükseldi :

— Zekeriya... Zekeriya...

Başımı çevirip baktım, yürüyüş halinde bulunan bir Yunan kıtasının tam ortasında bir Yunan askeri başlığını sallıyarak bana sesleniyordu :

— Ben sana, Selânik'e geleceğiz, burasını alacağız, demedim miydi? İşte görüyorsun ki, buradayız.

Bu, Selanik idadisinde (lise) okurken benim sınıfta bulunan bir rum arkadaştı. Yunan ordusuna gönüllü olarak girmişti. İşte Selânik'e de fatih olarak giriyordu. Ve bunu bana göstermekten sonsuz bir .zevk alıyordu. O anda düşman işgalinin azabını bütün kuvvetiyle duydum. Bu yabancı çizmeler sanki yolda değil, yüreklerimiz üzerinde yürüyordu. Selânik'i kaybetmiştik. Rumeli'yi kaybetmiştik.  Osmanlı imparatorluğunun bu kangren olmuş parçası koparılıp alınmıştı..."

M. Zekeriya SERTEL, HATIRLADILARIM, Sayfa 21

M. Zekiriya SERTEL, Selanik'e bağlı Usturumca'da dört çocuklu varlıklı bir ailenin en büyük çocuğu olarak 1890 yılında doğdu. İlk öğrenimini doğduğu yerde, orta öğrenimini Selanik ve Edirne Lisesi'nde tamamladıktan sonra Selanik Hukuk Mektebi'ne devam etti. Gazeteciliğe Selanik'te hukuk öğrenimi görmekte iken İttihat ve Terakki'nin yayın organı Rumeli'de başladı. 
Hayatı ve çalışmaları ile ilgili daha fazla bilgi için tıklayınız:



SERTEL'İN ANLATIMIYLA: "SELANİK'İN TESLİMİ" SERTEL'İN ANLATIMIYLA: "SELANİK'İN TESLİMİ" Reviewed by Mübadele Kusadasi on 00:58 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.